Sunday, March 16, 2014

Kadinlarin Rengi Pembe

Bu yazi vibratorlerle ilgili degil ama icinde birden cok vibratorun gectigi dogrudur.

Hikaye West Village civarinda basliyor. Gunlerden havanin tipik Mart aylarina gore inanilmaz guzel oldugu bir Cumartesi gunu. Cumartesi dediysek yanlis anlasilmasin, haftasonu kavramiyla ozdeslestirilmis “bos vakit” utopyasindan cok uzakta bir gun bekliyor genc kadini. Zaten hicbir zaman anlayamadi neden cumartesi gunlerinin ta pazartesiden baslanarak dort gozle beklendigini. Haftaici vakitsizlikten yapilamayan ne kadar angarya is varsa hepsi haftasonu yapilmiyor mu? Buna ev islerinden tutun da, yok efendim kocanin yeni isinde giyecegi ceketin pesinden kosulmasi da dahil tabi, ya da bir gelinligin.

O guzel cumartesi gunu onun “bos zaman” doldurma gorevi de bu olacakti; son olmasini umdugu ilk evliliginde giyecegi gelinligin provasina gitmek. Bir kadin icin pek heyecanli, pek coskulu gecmesi sosyal normlarla soylenmeden emredilmis bir olaydi bu gelinlik olayi. Eger evlilik basli basina dipsiz, kara bir kuyu icinde sonsuza kadar duser gibi hissettiren bir endustriyse, gelinlik o kuyuya atlamak icin disaridan tirmandiginiz bir merdivendi adeta. O sekilde kandirip sizi ve cuzdaninizi yuttuktan sonra bir daha asla salivermeyecegini aci bir sekilde anladiginiz sinek yiyen dev bir bitki. Kendisi bu merdivenleri cikip kuyuya atlayali bir iki ay olmustu. Dustugu noktadan geri donusu olmadiginin da farkindaydi ama en azindan endise seviyesini hafifletmesi icin arkadasi Dee’yi yaninda istemisti. Ne de olsa D harfinin uguruna inanirdi.

O satafatli gelinlik magazasinda bulustuklarinda 10 dakika gec kalarak gunluk programinin gerisine dusmeyi basarmisti bile. Icerde onu bekleyen Dee onu gordugu anda suratinda dev bir gulumsemeyle “Ne o? Evlenmekten vazgectin galiba” dedi.

“Ay sorma! Ben vazgecsem de bu gelinlik benden vazgecmeyecek! Dua et ustume tam olsun.”

Saka yapmiyordu genc kadin. Gercekten neredeyse acip ellerini Allah’a yakaracakti. Gelinligin ustune tam olmasi gerekiyordu yoksa sonu basi belli olmayan masraflar katlanarak devam edecekti. Zira satafatli gelinlik magazasinin fistik hatunlari bedavaya kumas kesip bicmiyordu. Evet satarken  Guatemala’daki orta boy bir ailenin yarim yil yasamasina yetecek kadar para istemis olabilirlerdi ama bu iki cm etek kesip, iki cm de gogus kucultmenin bedava yapilacagi anlamina gelmiyordu, ya da mantikli bir fiyata. Elbette akla en yatkin secenek bu basit islemin de bahsi gecen orta boy ailenin bir kac ay daha yasamasina olanak vermesiydi. Basit bir oran meselesiydi, hepsi bu.

Elbette gelinlik ustune tam olmadi. Evlilik oyununu toplumun harcama kurallarina gore oynamayi bastan kabul eden kendisiydi. Simdi ne diye evrenden ona azicik da olsa yardim etmesini bekliyordu ki? Pamuk eller cebe gidecek Guatemala'daki aile teoride bir iki ay daha doyabilecekken pratikte gelinlik magazasinin dikis nakiscilari belki o yaz Gutemalaya tatile gidecek, biraz lokal kahve icip biraz alis veris yapacaklardi. Belki o yerli aileden bir iki canak comlek alirlardi da kendi parasi dogru yoldan olmasa da dolayli yollardan o ailenin cebine girerdi. Simdi dolayli olasiliklari degerlendiremeyecek kadar doluydu kafasi gerci; gelinlik ustune tam olmamisti.

Buyuk dugunleri normlastirmis evren ayni zamanda minik belli kadinlarin buyuk memeli olmalarini da normlastirmis olacak ki olculeri alinip ustune en uygun olacak bedende dikilmis gelinligin memeleri ancak pek gosterisli, dev bir Soprano icin tam olabilirdi. Bu kucuk kadinsa 9 yasinda annesinin gece elbiselerini deneyen kucuk bir kiza donmustu. Acil mudahale gereken bu ani tek basina yasamaktansa yaninda arkadasi Dee’yle birlikte yasiyor olmaktan mutluydu en azindan. Hayatta boktan seyler oluyordu da hepsini tek basina atlatmak zorunda degildi insan.

Iceride gecirdikleri 1 saatten sonra evlilik asiri dozuna maruz kalmis iki kadin yeniden yer yuzune, gun isigina kavustuguna memnun bir sekilde sen sakrak West Village’in kalbine dogru yurumeye basladi. Konulari is hayatiydi elbette. Zira New York’ta kadinlarin temel konusu buydu: kariyer. Tabi beraber gelinlik denemeye gitmedikleri anlarda...

Bir de eksikleri vardi, kahve. Ikisi de sabah gozlerini actigi andan o saate kadar hala tek yudum kafein almamisti ve ikisi de bu durumu acilen degistirmeyi oncelik edinmisti. Biri telefondan lokal kahve dukkani ararken, oburu blok koselerinde her an bir Starbucks gorebilirme ihtimaline karsi gozlerini dort acmisti. Sonunda kahvecilerin McDonalds’i mucadeleden galip, iki arkadas ise ellerinde buzlu kahveleriyle Starbucks’tan mutlu cikti.

Kahveyle saka olmazdi. Ozellikle de Cumartesi sabahi gelinlikcinin birinde 1 saat gecirmis ve cuzdanini biraz daha acmak zorunda kalmis bir kadin icin. Ama tam da oyle bir anda neyin guzel sakasi yapilirdi biliyor musunuz? Seksin. Evet, her ortamda insani guldurmeyi pek guzel  basarmis seks o ortamda da gunu aydinlatmada yardimci olacakti cunku rotalari onlari sans eseri vitrini pek guzel donatilmis bir seks magazasinin onune cikarmisti. Genc kadin pek siki takip ettigi “modern yasam ve kadin” temali blog Refinery 29’da birkac ay once gordugu renkli vibratore vitrinde rastlayinca iceri girmeleri kacinilmaz olmustu. Blogun o kadar ovdugu aleti yakindan da gormesi gerekiyordu. Cunku biliyorsunuz vibratorler artik seksin kadin icin tabu olmaktan cikip, zevk alarak yasayabilecegi bir ozgurluk haline geldiginin kanitiydi adeta. Yillar once sadece kadinlarin kulaktan kulaga aktardigi silik fisiltilar simdi en cigirtkan renklerde, sehirlerin en kalabalik semtlerinde, vitrinlerde ve internetin her kosesinde milyonlarin kullanimina sunuluyordu.  Sirf bu bile kutlamaya degerdi.

Iki kadin kuafore girer gibi rahat girdikleri seks magazasinin kapisinda bakislarini utanarak kendilerinden kaciran adama bakip nerdeeen nereye diye dusundu. Dunya gercekten de dogru yolda ilerliyor olabilir miydi?

Bir ellerinde kafein, diger ellerinde renk renk, sekil sekil vibratorler kikir kikir bir saga bir sola giden iki kadin pek egleniyorlardi.  Bazi modellerde eglenceye magazada calisan genc kizla genc adam da katiliyordu. Pek cok modelin nasil kullanilmasini gerektigini cozmus fakat bir tanesine bir turlu anlam veremeyen satis danismanlari o modelin nasil kullanilmasi gerektigine dair teoriler uretiyordu. Bu sirada modellerden birinin fazla gercekci calistigini dusunen genc kadin bu yuz kizartici ama komik sahnenin kesinlikle paylasilmasi gerektigine kanaat getirerek modeli arkadasina gostermeye gitti.

“Dee!! Suna bir bakmak zorundasin. Tusu surda bir bas da gor bak ne kadar komik.”

“Ay! Bu ne be? Aaay bildigin elime bosalicak sanki alet!?”

“Hihihihihihi. Ayni seks yapan bir adam degil mi bu!”

Bu kadar gercekci hareketler biraz fazla gelmis olacak ki Dee’nin akli eglenceden uzaklasip, New York’taki yalniz kadinlarla ilgili derin dusuncelere kayiverdi.

“Iste...” dedi. “Dusun burda kadinlar ne kadar yalniz, bu is bile ne kadar kolay hale getirilmis. Renk renk, cesit cesit, elini kolunu sallayarak gel buraya, sec begen al. Ister en gercekcisi olsun ister normal adamlarda olamayacak kadar basarili, gercek disi modeller olsun... Her seyin bir cozumu uretilmis yalniz kadinlar icin resmen”.

Bir yandan arkadasini onaylarcasina kafasini sallayan genc kadin ote yandan da “Allahim!” diye dusunuyor. “Iki kadin bir araya gelince seks magazasinda bile iki dakika dalga gecemiyoruz. Hemen yok kadin problemleri, yok modern zaman yalnizliklari. Elimizde cingene pembesi vibratolerle yalniz kadinlarin nasil mutlu olabilecegini cozmeye koyuluyoruz sanki bir iliskisi olan her kadin cok mutluymus gibi”.

Ne olursa olsun insanlarin dunyanin pek cok yerine gore epey ozgur yasadigi bu sehirde o gun vibrator almadan magazadan cikiyor iki kadin. Eglenip gulmusler, keyifleri pek yerinde. Belki hicbir zaman bir vibrator sahibi olmayacaklar ama gerek yasalarla teoride gerekse sosyal normlarla artik pratikte boyle bir ozgurlukleri oldugunu bilmek bile –o an farkina varmasalar da- kendilerini cok iyi hissettiriyor.

Magazada ne kadar cok vakit gecirdiklerinin farkina varmayan iki kadin disari ciktiginda saatin farkina varip acilen adimlarini siklastiriyor. Gitmeleri gereken bir brunch randevulari var. Yasalarin ozgurlestirdigi ama ondan daha da onemlisi kendi kafasinin icinde ozgur olmayi basarabilmis bir genc kadin daha var onlari bekleyen. Yaninda da yeni evlendigi kocasi; karisinin ozgurlugune kendi ozgurlugunden farkli bakmayan, ote yandan ailesinden gelen dini gelenekleri cok hosuna giden, onlari yasatmaktan gocunmayan, modern ve cok zeki bir adam.

Genc kadin cumartesisinin geri kalanini bu ekiple brunch yaparak gecirecegi icin cok mutlu. Akdeniz Avrupasi’nin en guzel tatlari tabaginin uzerinde, Sufizimden tutun da emlak yatirimciligina kadar pek cok sey konusabildigi kafasi ozgur arkadaslari etrafinda otururken kisa bir an gozlerini pembe tavana dikip, disaridan soyle bir kendine bakiyor.

“Bugun de ne cok pembe gorduk” diye dusunuyor...Kadinlara yakisacak sekilde uysal ve pozitif olmalari icin onlara dayatilmis bir renk pembe. Ne kirmizi gibi edepsiz, ne de siyah gibi baskin. Bir donemin en mantikli secenegi. Kafasinda kacinilmaz bir dusunce sekilleniyor ve keyiften resmen tavana bakmakta olan suratina kocaman bir siritma oturuyor. Eger diyor kendi kendine “Bugun artik kadin kadina canimiz viski istediginde viski, kokteyl istediginde pembe bir Cosmo icmeye gidebiliyor, ve hatta canimiz zevk istediginde pembe vibratorler kullanabiliyorsak, belki pembe gercekten de bizim rengimizdir. Pozitifiz dogru. Her zaman umutluyuz o da dogru ama ne sanildigi kadar zararsiz, ne de masumuz biz. Insaniz cunku. Gunahsiz insan olur mu?”

Neye siritiyorsun diye soruyor arkadasi. Hic diye cevap veriyor genc kadin. “Kadinlarin rengi gercekten de pembe galiba. Ona guluyorum.


Not: Bu yazi icin evrenin gizledigi bir ironiyi gun isigina cikarmada bana ilham veren Duygu Daniels’a sevgiler! Her cumartesim seninle brunch yapip sufizm konusarak gecse.