Bu yazi vibratorlerle ilgili degil
ama icinde birden cok vibratorun gectigi dogrudur.
Hikaye West Village civarinda
basliyor. Gunlerden havanin tipik Mart aylarina gore inanilmaz guzel oldugu bir
Cumartesi gunu. Cumartesi dediysek yanlis anlasilmasin, haftasonu kavramiyla
ozdeslestirilmis “bos vakit” utopyasindan cok uzakta bir gun bekliyor genc
kadini. Zaten hicbir zaman anlayamadi neden cumartesi gunlerinin ta
pazartesiden baslanarak dort gozle beklendigini. Haftaici vakitsizlikten
yapilamayan ne kadar angarya is varsa hepsi haftasonu yapilmiyor mu? Buna ev
islerinden tutun da, yok efendim kocanin yeni isinde giyecegi ceketin pesinden
kosulmasi da dahil tabi, ya da bir gelinligin.
O guzel cumartesi gunu onun “bos
zaman” doldurma gorevi de bu olacakti; son olmasini umdugu ilk evliliginde
giyecegi gelinligin provasina gitmek. Bir kadin icin pek heyecanli, pek coskulu
gecmesi sosyal normlarla soylenmeden emredilmis bir olaydi bu gelinlik olayi. Eger
evlilik basli basina dipsiz, kara bir kuyu icinde sonsuza kadar duser gibi
hissettiren bir endustriyse, gelinlik o kuyuya atlamak icin disaridan
tirmandiginiz bir merdivendi adeta. O sekilde kandirip sizi ve cuzdaninizi
yuttuktan sonra bir daha asla salivermeyecegini aci bir sekilde anladiginiz
sinek yiyen dev bir bitki. Kendisi bu merdivenleri cikip kuyuya atlayali bir
iki ay olmustu. Dustugu noktadan geri donusu olmadiginin da farkindaydi ama en
azindan endise seviyesini hafifletmesi icin arkadasi Dee’yi yaninda istemisti.
Ne de olsa D harfinin uguruna inanirdi.
O satafatli gelinlik magazasinda
bulustuklarinda 10 dakika gec kalarak gunluk programinin gerisine dusmeyi
basarmisti bile. Icerde onu bekleyen Dee onu gordugu anda suratinda dev bir
gulumsemeyle “Ne o? Evlenmekten vazgectin galiba” dedi.
“Ay sorma! Ben vazgecsem de bu
gelinlik benden vazgecmeyecek! Dua et ustume tam olsun.”
Saka yapmiyordu genc kadin.
Gercekten neredeyse acip ellerini Allah’a yakaracakti. Gelinligin ustune tam
olmasi gerekiyordu yoksa sonu basi belli olmayan masraflar katlanarak devam
edecekti. Zira satafatli gelinlik magazasinin fistik hatunlari bedavaya kumas
kesip bicmiyordu. Evet satarken Guatemala’daki
orta boy bir ailenin yarim yil yasamasina yetecek kadar para istemis
olabilirlerdi ama bu iki cm etek kesip, iki cm de gogus kucultmenin bedava
yapilacagi anlamina gelmiyordu, ya da mantikli bir fiyata. Elbette akla en
yatkin secenek bu basit islemin de bahsi gecen orta boy ailenin bir kac ay daha
yasamasina olanak vermesiydi. Basit bir oran meselesiydi, hepsi bu.
Elbette gelinlik ustune tam
olmadi. Evlilik oyununu toplumun harcama kurallarina gore oynamayi bastan kabul
eden kendisiydi. Simdi ne diye evrenden ona azicik da olsa yardim etmesini
bekliyordu ki? Pamuk eller cebe gidecek Guatemala'daki aile teoride bir iki ay
daha doyabilecekken pratikte gelinlik magazasinin dikis nakiscilari belki o yaz
Gutemalaya tatile gidecek, biraz lokal kahve icip biraz alis veris
yapacaklardi. Belki o yerli aileden bir iki canak comlek alirlardi da kendi
parasi dogru yoldan olmasa da dolayli yollardan o ailenin cebine girerdi. Simdi
dolayli olasiliklari degerlendiremeyecek kadar doluydu kafasi gerci; gelinlik
ustune tam olmamisti.
Buyuk dugunleri normlastirmis
evren ayni zamanda minik belli kadinlarin buyuk memeli olmalarini da
normlastirmis olacak ki olculeri alinip ustune en uygun olacak bedende dikilmis
gelinligin memeleri ancak pek gosterisli, dev bir Soprano icin tam olabilirdi.
Bu kucuk kadinsa 9 yasinda annesinin gece elbiselerini deneyen kucuk bir kiza
donmustu. Acil mudahale gereken bu ani tek basina yasamaktansa yaninda arkadasi
Dee’yle birlikte yasiyor olmaktan mutluydu en azindan. Hayatta boktan seyler
oluyordu da hepsini tek basina atlatmak zorunda degildi insan.
Iceride gecirdikleri 1 saatten
sonra evlilik asiri dozuna maruz kalmis iki kadin yeniden yer yuzune, gun
isigina kavustuguna memnun bir sekilde sen sakrak West Village’in kalbine dogru
yurumeye basladi. Konulari is hayatiydi elbette. Zira New York’ta kadinlarin
temel konusu buydu: kariyer. Tabi beraber gelinlik denemeye gitmedikleri
anlarda...
Bir de eksikleri vardi, kahve.
Ikisi de sabah gozlerini actigi andan o saate kadar hala tek yudum kafein
almamisti ve ikisi de bu durumu acilen degistirmeyi oncelik edinmisti. Biri
telefondan lokal kahve dukkani ararken, oburu blok koselerinde her an bir
Starbucks gorebilirme ihtimaline karsi gozlerini dort acmisti. Sonunda
kahvecilerin McDonalds’i mucadeleden galip, iki arkadas ise ellerinde buzlu
kahveleriyle Starbucks’tan mutlu cikti.
Kahveyle saka olmazdi. Ozellikle
de Cumartesi sabahi gelinlikcinin birinde 1 saat gecirmis ve cuzdanini biraz
daha acmak zorunda kalmis bir kadin icin. Ama tam da oyle bir anda neyin guzel
sakasi yapilirdi biliyor musunuz? Seksin. Evet, her ortamda insani guldurmeyi pek
guzel basarmis seks o ortamda da
gunu aydinlatmada yardimci olacakti cunku rotalari onlari sans eseri vitrini
pek guzel donatilmis bir seks magazasinin onune cikarmisti. Genc kadin pek siki
takip ettigi “modern yasam ve kadin” temali blog Refinery 29’da birkac ay once
gordugu renkli vibratore vitrinde rastlayinca iceri girmeleri kacinilmaz
olmustu. Blogun o kadar ovdugu aleti yakindan da gormesi gerekiyordu. Cunku
biliyorsunuz vibratorler artik seksin kadin icin tabu olmaktan cikip, zevk
alarak yasayabilecegi bir ozgurluk haline geldiginin kanitiydi adeta. Yillar
once sadece kadinlarin kulaktan kulaga aktardigi silik fisiltilar simdi en
cigirtkan renklerde, sehirlerin en kalabalik semtlerinde, vitrinlerde ve
internetin her kosesinde milyonlarin kullanimina sunuluyordu. Sirf bu bile kutlamaya degerdi.
Iki kadin kuafore girer gibi rahat
girdikleri seks magazasinin kapisinda bakislarini utanarak kendilerinden
kaciran adama bakip nerdeeen nereye diye dusundu. Dunya gercekten de dogru
yolda ilerliyor olabilir miydi?
Bir ellerinde kafein, diger
ellerinde renk renk, sekil sekil vibratorler kikir kikir bir saga bir sola
giden iki kadin pek egleniyorlardi.
Bazi modellerde eglenceye magazada calisan genc kizla genc adam da
katiliyordu. Pek cok modelin nasil kullanilmasini gerektigini cozmus fakat bir
tanesine bir turlu anlam veremeyen satis danismanlari o modelin nasil
kullanilmasi gerektigine dair teoriler uretiyordu. Bu sirada modellerden
birinin fazla gercekci calistigini dusunen genc kadin bu yuz kizartici ama
komik sahnenin kesinlikle paylasilmasi gerektigine kanaat getirerek modeli
arkadasina gostermeye gitti.
“Dee!! Suna bir bakmak zorundasin.
Tusu surda bir bas da gor bak ne kadar komik.”
“Ay! Bu ne be? Aaay bildigin elime
bosalicak sanki alet!?”
“Hihihihihihi. Ayni seks yapan bir
adam degil mi bu!”
Bu kadar gercekci hareketler biraz
fazla gelmis olacak ki Dee’nin akli eglenceden uzaklasip, New York’taki yalniz
kadinlarla ilgili derin dusuncelere kayiverdi.
“Iste...” dedi. “Dusun burda
kadinlar ne kadar yalniz, bu is bile ne kadar kolay hale getirilmis. Renk renk,
cesit cesit, elini kolunu sallayarak gel buraya, sec begen al. Ister en gercekcisi
olsun ister normal adamlarda olamayacak kadar basarili, gercek disi modeller
olsun... Her seyin bir cozumu uretilmis yalniz kadinlar icin resmen”.
Bir yandan arkadasini
onaylarcasina kafasini sallayan genc kadin ote yandan da “Allahim!” diye
dusunuyor. “Iki kadin bir araya gelince seks magazasinda bile iki dakika dalga
gecemiyoruz. Hemen yok kadin problemleri, yok modern zaman yalnizliklari. Elimizde
cingene pembesi vibratolerle yalniz kadinlarin nasil mutlu olabilecegini
cozmeye koyuluyoruz sanki bir iliskisi olan her kadin cok mutluymus gibi”.
Ne olursa olsun insanlarin
dunyanin pek cok yerine gore epey ozgur yasadigi bu sehirde o gun vibrator
almadan magazadan cikiyor iki kadin. Eglenip gulmusler, keyifleri pek yerinde.
Belki hicbir zaman bir vibrator sahibi olmayacaklar ama gerek yasalarla teoride
gerekse sosyal normlarla artik pratikte boyle bir ozgurlukleri oldugunu bilmek
bile –o an farkina varmasalar da- kendilerini cok iyi hissettiriyor.
Magazada ne kadar cok vakit
gecirdiklerinin farkina varmayan iki kadin disari ciktiginda saatin farkina
varip acilen adimlarini siklastiriyor. Gitmeleri gereken bir brunch randevulari
var. Yasalarin ozgurlestirdigi ama ondan daha da onemlisi kendi kafasinin
icinde ozgur olmayi basarabilmis bir genc kadin daha var onlari bekleyen. Yaninda
da yeni evlendigi kocasi; karisinin ozgurlugune kendi ozgurlugunden farkli
bakmayan, ote yandan ailesinden gelen dini gelenekleri cok hosuna giden, onlari
yasatmaktan gocunmayan, modern ve cok zeki bir adam.
Genc kadin cumartesisinin geri
kalanini bu ekiple brunch yaparak gecirecegi icin cok mutlu. Akdeniz
Avrupasi’nin en guzel tatlari tabaginin uzerinde, Sufizimden tutun da emlak
yatirimciligina kadar pek cok sey konusabildigi kafasi ozgur arkadaslari
etrafinda otururken kisa bir an gozlerini pembe tavana dikip, disaridan soyle
bir kendine bakiyor.
“Bugun de ne cok pembe gorduk”
diye dusunuyor...Kadinlara yakisacak sekilde uysal ve pozitif olmalari icin
onlara dayatilmis bir renk pembe. Ne kirmizi gibi edepsiz, ne de siyah gibi
baskin. Bir donemin en mantikli secenegi. Kafasinda kacinilmaz bir dusunce
sekilleniyor ve keyiften resmen tavana bakmakta olan suratina kocaman bir
siritma oturuyor. Eger diyor kendi kendine “Bugun artik kadin kadina canimiz
viski istediginde viski, kokteyl istediginde pembe bir Cosmo icmeye
gidebiliyor, ve hatta canimiz zevk istediginde pembe vibratorler
kullanabiliyorsak, belki pembe gercekten de bizim rengimizdir. Pozitifiz dogru.
Her zaman umutluyuz o da dogru ama ne sanildigi kadar zararsiz, ne de masumuz biz.
Insaniz cunku. Gunahsiz insan olur mu?”
Neye siritiyorsun diye soruyor
arkadasi. Hic diye cevap veriyor genc kadin. “Kadinlarin rengi gercekten de
pembe galiba. Ona guluyorum.
Not: Bu yazi icin evrenin gizledigi bir ironiyi gun isigina
cikarmada bana ilham veren Duygu Daniels’a sevgiler! Her cumartesim seninle
brunch yapip sufizm konusarak gecse.