Monday, December 23, 2013

Morning Pages - Week 1 Day 5

Sorry folks, today I'm going back to basics. I learned several languages until today but the one I learned listening to the sound of my mother's voice rules over others sometimes. See you tomorrow.

 7:02AM

1
Bazi yazilar Ingilizce'ye cevrilmiyor; Ingilizce hic yazilamiyor. Turkce yazilmasi gerekiyor bazi cumlelerin. Bugun oyle gunlerimden biri; cumleler hep Turkce cikiyor elimden, Turkce kalmak istiyor. Oyle nefes almak, bir nefeste oyle kalemden kagida akmak derdindeler. Bilmiyorum, buyuk ihtimalle dun canim Muslum cektigi icin bugun de canim anadil cekiyor. Ama siz soyleyin Sensiz Olmuyor'lar, Sebahat Abla'lar dinlenirken nasil Ingilizce yazilsin o laflar.

Seviyorum aslinda Ingilizce'yi. Simdi bana kizacak onlarca adam taniyorum bunu dedigim icin ama bazen daha kolay bile yaziyorum Ingilizce. Cunku oyle olmasi icin dusunulmus gibi sanki bu dil; hayati kolaylastirsin gibi. Dunyayi sarip sarmalamis olmasinda bunun ne kadar etkisi var bilemiyorum ama daha pratik, daha analitik, daha bilimsel bir dil sanki.  Dusunceler kafamda daha kolay sekilleniyor Ingilizce yazdigim zaman. Amerikalilar gibi kelimeler de hemen siraya giriyorlar kafamda, cok sistematikler. Hicbiri otekinin onune gecmeye calismiyor. Turkce? Tam bir sirk. Ne sonu, ne basi olan uzun metrajli sinema filmi ya da molasiz üç perdelik opera. Hicbir kelime susmuyor, hepsi bir agizdan bagira cagira konusuyor kafamda. Birakin kalemimin beynime yetismesini, beynim Turkceye yetisemiyor genelde. Kelimeler onde, ben arkada saatlerce kosusturup duruyoruz. Sonuc? Ben kisa cumleler kuramiyorum.  Turkce...fazla duygusal. Ben duygularimi Turkce'de yasiyor, beynimi Ingilizce'de calistiriyorum sanki.

2
Gecen annemle telefonda konusurken konu Elif Safak'a geldi, ya da pardon şa-ha-fak'a. Simdi adini boyle yazdim diye onunla dalga gectigim dusunulmesin. Sevdigim bir baska yazarla bulusmalarimizdan birinde o bu sekilde telaffuz etmisti adini, hatta o tiye de aliyordu. Benim de hem cok hosuma, hem de cok komigime gitmisti bu telaffuz; o gun bugundur agzima yapisti. Her Elif Safak dendiginde ben de icimden şa-ha-fak diyorum. Isimler cok onemlidir, sakaya gelmez aslinda. Elif Hanim'in kendisi de bu konuda cok hassastir; Araf'ta karakterleri uzerinden birkac kere tekrarlar bu konuya olan hassasiyetini. Bu yuzden Shafak diye piyasaya cikmasi bana daha da garip gelmisti. Allahtan adi Duygu degil. Duygu oyle mistiklestirilebilecek, ne bileyim ortadogu havasi kazandirilabilecek bir isim de degil; direk kitleme ismi. Son bes senede kendimi kac kere su muhabbetin ortasinda buldugumu akliniz hayaliniz almaz:

-Hi there!
-Hey!
-I'm XYZ, very nice to meet you.
-I'm Duygu, pleasure to meet you.
- ....
- :)
- ....
-Duygu. Dooigoo.
- ...
-Like D, U, Y, G, U. Dooigoo.
- ...
-Dee. Call me Dee.
-Oh OK! That's much better! Ha! thanks :))
-Yeah, sure.

Ben vazgectim. Kendi ruh sagligim icin vazgectim Duygu Duygu ugrasmaktan. D de olur. Hatta isterlerse DA desinler, Duygu Asena gibi olur, gururdan geberirim. Duygu Asena bir tarafa, dunya obur tarafadir cunku. Alin butun Elif Safaklari koyun oteki tarafin icine, Duygu Asena bambaskadir. Tek uzuntum onun kaleminden yeni kitaplar okuyamayacak olmam diye dusunurken bir gun anladim ki her bir kitabini elli kere okusam da olur, sikmaz Duygu Asena, anlatir, gosterir, kesfettirir. Elif Safak heycanli bir metresse Duygu Asena olum doseginde insanin sacini oksayan bir omurluk hayat arkadasidir. Onsuz ne modern Turk kadini olur ne de Turk kadininin aydinlattigi Turk edebiyati. Umarim Elif Safak bol bol, bin kere onun kitaplarini okumustur da kendi yaydigi isik biraz da olsa oradan geliyordur. 


3
Yeni kitabi cikmis. Sevindim. Bana da yeni bir gorev cikmis oldu. Elif Safak oyledir veya boyledir; "butun kitaplarini okumam sart" dedigim yazarlar arasina girdi bir kere. Girdi ama bu iyi mi kotu mu bilemem. Eskiden heyecanla, şevkle saldirirdim kitaplarina cunku kelimeleriyle sevisirdim resmen. Simdi dedigim gibi bir gorev oldu artik onu okumak. Sanki son kitaplarinda kelimeler önde, sessiz sedasiz tek sira gecip giderken, arkaplan gurultusunden, gizli sakli niyetlerden okudugumu anlayamaz oldum. Kelimeler sessiz; gurultuler cigirtkan, pişkin. Bunu ne kendine ne de bize yapsaydi keske. Simdi ben bir gorev bilinciyle okuyorum kitaplarini; eski aliskanliklarimdan kolay vazgecemedigim icin, kelimelerini ozledigim icin degil.

Yeni kitabi, Ustam ve Ben. Ingilizce yazip sonradan Turkce'ye cevirmis. Kendi dedigine gore daha kolay yaziyormus Ingilizce. Buyuk ihtimalle tek dilde hakimiyet kurmus -hatta belki onu bile tam yapamamis- bir yazar icin iki dile ayni seviyede, ayni rahatlikla hakim olmak akil almaz bir durumdur. O yuzden de "mumkun degil" der, imkansiz! Sanki imkansiz diye bir sey gercekten varmis gibi...Ben inaniyorum (belki de inanmak istiyorum). Daha rahatim diyorsa oyledir. Gerekceleri de mantikli. Bir de cirkin araklama yakistirmalari var biliyorsunuz. Ben henuz kitaplarin ikisini de okumadim ama en kisa zamanda bu durum degisecek. O gun bir kere daha oturup bu konuyu tartisalim derim. Simdilik tek yorumum, bu kadinin -kitaplarinin fonunda gurultucu sesler olsa da olmasa da- beyninin carklarini seviyorum. Ayse Arman'la yaptigi bir roportajda benim kullanmaktan sonsuz keyif aldigim spesifik bir benzetmeden bahsettigi an cigerlerim gogus kafesime sigmadi sanki, kisa devre yaptim bir an. Bu kadin dedim...beni delirtiyor. Deliligi cok bilmislige bin kere tercih ettigimden olacak bu kadinin bende biraktigi etkiyi seviyorum. O yuzden de onunla ilgili elestirileri dillendirmekten kaciniyorum; bu dedikoduyu iki kitabi da bitirdigim gune kadar erteliyorum.

7:45AM

No comments:

Post a Comment